Bölüm 5
Bir bitkinin büyümesini izlemek biz çocuklar için nasıl bu kadar inanılmaz olabiliyordu ki? Domates tohumlarımı ekip büyümesine ortak olma düşüncesi ayaklarımı yerden kesecek kadar beni mutlu etmeye yetiyordu. Kaybolan tohumlarımızı düşünüp bir gökyüzüne, bir de elimdeki küçük kazmama baktım. Babam da çiftliğin diğer taraflarına düşürmüş olabilme ihtimalimizi düşünerek etrafa bakmaya devam ediyordu. Her şey hazırdı. Toprağımız domates tohumlarımızla bütünleşip gün geçtikçe bizlere minik domatesler verecekti. Şaşkın yanıma geldi. Patilerini dizlerime koydu.
Şaşkın'ın başını okşayarak:
- Benim tatlı köpeğim. Hayır üzülmüyorum. Benim için endişelenme. Her şey yolunda, dedim.
Söylediğim cümleye inanmak istiyordum. Hey! Bu kadar da kötü bir durum değil. Haftaya seracı amca yine gelecekti. O zaman tekrar alabilirdim. Olumsuz bir durumla karşılaştığımızda, durumu değerlendirmeli ve kendimizi mutlu edecek cümleler kurmalıydık. Beynimizdeki düşünceler ağzımızdan çıkan güzel sözlere hemen inanıveriyordu. Hatta biliyor musunuz? Üzgünken yüzümüze bir tebessüm yerleştirirsek, birden keyfimizin yerine geldiğini deneyip gördüm. Haydi, siz de deneyin! Şimdi kocaman gülümseyin.
Şaşkın sanki bir müzik çalıyormuş da müziğin ritmine ayak uyduruyormuş gibi dans etmeye başladı. Etrafımda daireler çiziyordu. Sen ne eğlenceli bir köpeksin böyle! Babam yanıma geldi. Bana dönerek:
- Bobli, tohumları bulamadım. Hay aksi, diye sitem etti.
        Ben ise az önce oynadığım gülümseme oyununu oynamaya karar verdim. Dudaklarımı bir sağa bir sola doğru kaydırarak, güzel dişlerimi gösterdim.
Babama gülümseyerek:
- Önemli değil babacığım, haftaya ekebiliriz tohumlarımızı, dedim.
        İşte tam o sırada Şaşkın ağzında tuttuğu bir poşetle yanımıza doğru geldi. Bunlar benim domates tohumlarımdı. Ah Şaşkın! Benim şaşkın köpeğim. Tohumlarımı sen mi kaçırmıştın? Bizimle sanki oyun oynamıştı. Babam Şaşkın'ın başını okşadı. Şaşkın'a dönerek:
- Aferin sana akıllı köpek, diye onu takdir ediyordu.
        Ben de Şaşkın'ın yumuşak sarı tüylerini okşadım. Hemen babamla işe koyulduk. Domates tohumlarımızı ektik ve güzelce suladık. Tam küçük tarlamdan çıkıyordum ki Barış ve Savaş yanıma geldi. Barış:
- Bobli, bugün şehirden kuzenim gelecek ve bize bir çadır getireceğini söyledi, dedi.
Barış'a dönerek:
- Bir çadır mı? Kulağa çok hoş geliyor.
SavaÅŸ:
- Evet Bobli, çiftliklerimizin tam ortasına kurabiliriz, çadır hayatı çok eğlenceli olabilir, dedi.
        Bu fikir gerçekten çok hoşuma gitmişti. Hemen eve koşarak annem ve babamdan izin aldım. Dikkatli olmam konusunda bolca uyarıldım.
Annem:
- Bobliciğim, gününüzü çadırda geçirmenize izin veriyorum. Fakat uyumak için eve dönmelisin. Yemek saatlerinizi çadırınızda geçirmeniz için size yardımcı olabilirim, dedi.
        Annem gerçekten bir harikadır. Fikirlerime, arkadaşlarımla olan ilişkilerime hep değer verir. Bana anlayış gösterir. Zilimiz büyük bir heyecanla çaldı. Gelen Barış, Savaş ve yanlarındaki kuzeni İnci idi. İnci bizim yaşımızda, kahverengi kıvırcık saçlı sevimli bir çocuktu. Bahçemize gittik. Birlikte güzel bir yer aramaya başladık. Dedem bahçıvan kıyafetiyle yanımızda belirdi.
Bize dönerek:
- Hey, çocuklar! Size yardım etmemi ister misiniz, diye sordu. Savaş:
- Evet, harika olur, dedi.
        Sanırım bunu başaracağımıza inanmamıştı. Dedemin yanaklarından kocaman öperek birlikte işte koyulduk. Çadırımız çabalarımız sonucunda bir harika olmuştu. Size biraz çadırımdan söz etmemi ister misiniz? Evet dediğinizi duyar gibiyim. Çadırımız beyaz ve turuncu şeritlerden oluşuyordu. Tıpkı bir üçgen prizma şekline benziyordu. Bezden küçük bir kapısı var. İçinde rahatça oturabilmemiz için zemini yumuşak bir maddeden yapılmış. Gerçekten rahat gözüküyor. Barış, Savaş ve İnci ile çadırımızın içine girdik.
Çadır maceramız başlıyor!
Çadır macerasını merak ediyorsanız egitimgen.com'u takipte kalın. ?