Bölüm 6
Küçükken kendime bir çocuk kutusu hazırlar bu kutunun içinde oyun oynardım. Çocuk kutusu da ne böyle? İsmini çocuk kutusu koymuştum. Sandalyeleri yan bir şekilde yatırıp kendime kare şeklinde kutu gibi bir alan hazırlardım. Sevdiğim oyuncaklarımı oraya götürürdüm. Orada geçirdiğim zamanlar benim için çok eğlenceliydi. Barış, Savaş ve İnci ile girdiğimiz bu çadır da bana çocuk kutumu anımsatmıştı. Ben çocuk kutumu düşünmeye dalmışken Barış:
-Bobli! Şuradaki şey de ne böyle, diye seslendi.
Hemen gözlerimi Barış'ın söylediği yere diktim. Çadırımızın içindeki zeminde kapıya benzer bir şekil vardı.
SavaÅŸ:
-Bu bir kapı şekline benziyor, dedi.
Ä°nci:
-Aaa, gerçekten çok ilginç! İçine ilk girdiğimizde zemindeki bu şeyi nasıl da fark edemedik, dedi.
Ben ise oradaki şekli daha yakından incelemek için iyice yaklaştım. Elimle dokunmaya başladım. Çizgilerin üzerinden parmaklarımla geçtim. Kapıyı adeta tekrar çizmiştim. Bu bir kapıydı. Gerçek bir kapı. Kenarlarında sanki açabilmemiz için küçük tırtıklı bir yapısı vardı. Çektiğimizde kopacak gibi duruyordu. Bu çadır denen şeylerin hepsinin zemininde bu kapıdan var mıydı? Gerçekten bu iş ilginç bir hal almaya başlamıştı.
Barış:
-Hadi arkadaşlar! Ne duruyoruz, şu kenarlarından çıkarıp açalım bu kapıyı, dedi.
Ben ise bu kapının ardında bir gizem olabileceğini düşünmeye başladım. Kapıyı açıp açmamak konusunda gerçekten çok kararsızdım. Arkadaşlarımın gözlerinden kapının ardında ne ile karşılaşacağımızı merak ettiklerini görebiliyordum. Hey! Ben Bobli. Bir gizem var ise bunu ortaya çıkaracak olan ben olmalıydım.
Arkadaşlarıma:
-Evet, arkadaşlar hadi bu kapıyı açalım, diyerek elimi çadırın zeminindeki kapı şekline götürdüm.
Götürmemle birlikte tırtıklı yerlerini koparmaya başladım. Barış, Savaş ve İnci benimle birlikte kapının etrafındaydı. Birden kapı açıldı. İnanılmaz bir şey oldu! Topraktan kocaman bir kapı kolu çıkıverdi. Arkadaşlarım birden sıçrayıverdi. Ben ise hiç düşünmeden o kapı kolunu çevirmiştim. Kuvvetli bir rüzgar esiyormuş hissi ile kendimizi pembe bir yeryüzünde bulduk. Her yer pembeydi. Ağaçlar, yapraklar, evler… Her yer… Burası da neresiydi? Şaşkın ama merak dolu gözlerle birbirimize baktık. Elimde kapı kolu vardı. Geri dönmemiz için bunu kullanabileceğimizi düşündüm.
SavaÅŸ:
-Burası da neresi böyle? Biz nereye geldik Bobli, diye sordu.
Gerçekten nereye geldiğimizi bilmiyordum. Pembe bir dünya gibi gözüküyordu. Bizim boylarımıza yakın küçük pembe evler vardı. Bu evlerde kimse yaşıyor muydu acaba?
Arkadaşlarıma:
-Hadi benimle gelin, diyerek evlerden birine doğru yöneldik.
Birden evden küçük bir sincap çıktı. Üzerinde beyaz bir elbise olan sincap... Gerçekten orada kahkahalarla gülecektim. Bize doğru dönerek:
-Hey, siz de kimsiniz böyle, diye sordu.
Ardından hemen gözlüklü bir sincap çıkıverdi. Onunda üzerinde bir pantolon vardı. Tıpkı insanlar gibi giyinmişlerdi.
Sincaplara:
-Sevgili Sincaplar, biz çadırımızda oyun oynuyorduk. Orada bir kapı şekli gördük ve açtık. Sonra kendimizi burada bulduk, diyerek onlardan bir cevap bekledim.
Üzerinde beyaz bir elbise olan sincap gülümsedi. Bize dönerek:
-Çadırınızı yanlışlıkla bizim evlerimizin üzerine kurmuşsunuz çocuklar. Öğlen saatlerinde bizlerin yuvalarının kapısı yeryüzünde gözükür. Anlaşılıyor ki siz de bilmeden bizim yuvamızın içine girivermişsiniz, dedi.
SavaÅŸ:
-Peki ÅŸimdi ne olacak, diye sordu.
Hepimiz birbirimize baktık. Peki şimdi ne olacaktı? Geriye nasıl dönecektik? Bu küçük pembe evler, konuşan sincaplar, yeryüzüne açılan bir kapı... Bunların hepsi gerçek miydi?
Bunların hepsi gerçek miydi, diye merak ediyorsanız egitimgen.com'u takipte kalın. ?